Bir masaldayım sanki ... Bir rüyayı yaşıyorum... gibi cümleler kuramadım hayatta. Bunların yerine kendimi sıklıkla bir fıkranın ortasında buldum.
Gerçekten!
Biraz yakınlarımdan bahsedeyim, kararınızı siz verin.
Şirketimizin kuruluşunun 100. yılını kutlamak için hediye edilen saatimi, bana büyük geldiği için kendisine götürdüğümde “peki şirket sana ne verdi?” diye soran bir babam var.
Ayağındaki ağrıdan şikayetle doktara giden, doktorun “artık yaşlılık emareleri bunlar asla tamamen iyileşmez” demesi üzerine “peki diğer bacağım yaşlı değil mi?” diye doktora hesap soran kadim aile dostumuz bir Ali Amcam var.
Bacağı kırılan köpeğini veterinere güvenmediği için çocuklarının doktoruna götüren bir kuzenim var.
Eve, anahtarlarıyla girdikten sonra!!! ev anahtarını arabada unuttuğunu düşünüp geri dönen ama bu defa ev anahtarı gerçekten unuttuğu için sokakta kalan bir ablam var.
Akşam susadığı için uyanıp bardağa su doldurmaya üşendiği için mutfak tezgahında duran dolu bardağı bir dikişte yarılayıp, sonra kızartmadan kalan yağ olduğunu anlayıp kusan biri var ki o benim.
Yeğeninin gereğinden fazla zayıfladığını düşünüp onu uyarmak için “Yasemin! o çenelerin tezgahtaki lahanayı keser” diyen bir kuzenim var.
Sigarasını ters yakıp, sonra ikram edenler ters tuttuğu için böyle olduğunda ısrar eden bir can arkadaşım var.
Çevresindekiler “Hoca” diye hitap ettiği için babasının adını hiç öğrenememiş, ilkokula başladığında öğretmeni sorduğundaysa “babamın adı baba” diye karşılık veren bir kuzenim var.
Davetli olduğu düğüne bir hafta önce gidip kimseleri bulamayınca ne olduğunu anlayamayan biri daha var ki! o da benim.
6-7 yaşlarında, Almanya’dan döndüğünde, sokakta oynadığı çocukların küfürlerine sinirlenip yeterince Türkçe bilmediği için “sizi gidi fakirler” deyip hadlerini bildiren!!! bir kuzenim var.
Emniyet kemeri zorunluluğun başladığı ilk yıllarda doktora götürülmek için bindirildiği arabada kemeri bağlandığı için “beni niye bağlarsınız, ben deli miyim uşağım?” diye kızan rahmetli bir babaannem var. Nur içinde yatsın.
3-4 yaşlarındaki oğlu yemek masasında ard arda pırt yaptığı için sinirlenip “eeeeehh s.ç oğluum” diye gerekli ikazı yapan bir komşumuz var.
80 yaşındaki anneannesini uçakla tek başına Trabzon’a yollayıp havaalanında karşılaması için de 85 yaşındaki büyük amcasını organize eden bir arkadaşım var.
Salondaki büfe içindeki viski şişesinin çayla doldurulduğundan emin ama diğer taraftan ortaokuldaki sınıf arkadaşlarına hava atmak için; “hem sek içer hem fondip yaparım” tribiyle bir dikişte bardağı bitiren ve içindekinin gerçek olduğunu anlayıp önce yeşile dönen ve sonra kusan bir kuzenim var.
Ve daha hatırlayamadığım kim bilir, kimler var... Buradan hepsini sevgiyle selamlıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder