Geçen hafta, çalıştığım şirketin Viyana yakınlarındaki fabrikalarından birini ziyaret edip döndüm. Viyana havaalanına dönüşümde; Avusturya’nın karlar altında, irili ufaklı köylerinden ilerleyen 130-140 km’lik uzunlukta, şehirlerarası bir yoldan geçtim.
Yol boyunca ne kadar çok yabani tavşan sürüsü, yırtıcı kuş, sülün sürüsü ve geyik gördüğümü anlatamam.
Bildiğin belgesel J
Tek bir tane ortak kelime konuşamadığımız araç şoförü, gördüğüm hayvan sürüleri karşısındaki şaşkınlığımı ve heyecanımı anlamış olacak ki sürüleri farkettikçe o da bana göstermeye başladı. Ben hala şehirlerin bu kadar yakınında bu vahşi hayvanların yaşadığına hatta tabiri caizse elini kolunu sallaya sallaya gezdiğine inanamıyorum. Bir ara, gördüklerimin doğruluğunu teyit etmeye çalışırken şoföre, tavşan ve kuş taklidi yaparken buldum kendimi. Samimiyetimden etkilenmiş olsa gerek, yolculuğumuz Viyana’ya kadar karşılıklı tavşan ve sülün taklitleriyle geçti. Avusturyalı şoföre Türk halkını en iyi şekilde temsil ettiğimi düşünüyorum J
Eve döndüğümde de internetten uzun uzun araştırdım okudum. Gördüm ki biz sokaklarımızdaki kediler ve köpeklerle birbirimize ne kadar alışkınsak onlar da işte öyleler. Ortada şaşılacak bir şey yokmuş!!! Durumu kendi “vahşi hayat görgüsüzlüğüme” verdim.
Neden doğayla uyumlu bir topluluk olmadığımızı düşünmeye başladım. Aklı selim bir cevap veremedim.
Köklerimizden bahsederken hala orta Asya’dan geldiğimizi ve göçebe olduğumuzu neredeyse gururla söyleyebiliyorken yüzyıllardır yerleşik düzende yaşadığımız, Anadolu’ya haksızlık ettiğimizi düşünürüm. Diğer taraftan yerleşik düzene hala geçememiş hiç bir estetik kaygıdan nasibini almamış çirkin apartmanlar hatta gecekondular inşa edip içlerinde yaşamıyor muyuz? Peki diyelim ki; bu göçebeliğimizin silemediğimiz genetik şifresi, tamam öyleyse, bari doğa ile uyum içinde, ona saygılı olmamız gerekmez mi?
Neden biz doğaya sahip çıkamıyoruz? Neden bizim tavşanlarımız, sülünlerimiz doğada gezinirken izleyemiyoruz? Neden şehirlerde her yer beton? Kendi kendime bu soruyu sorup daha çok da üzülürken yahoo mailimde change.org’ dan gelen maili buldum.
Mailin konusu meclisin gündemindeki “Tabiat ve biyolojik çeşitliliği koruma yasası”. Yasanın başlığını okuyunca saf saf “aman dedim ne güzel artık bizde de iyi şeyler olabiliyor demek.” Yazının devamını okuyunca başlık ve içerik arasında bağı kuramadım.
Vazgeçmedim üzerinde çalıştım. Bakalım anlamış mıyım?
Tabiatı ve biyolojik çeşitliği koruma yasası neymiş? “Üstün kamu yararı” ve “sürdürülebilir kullanım” gibi ifadelerle inşaat ve enerji sektörüne milli arazilerimizin ekonomik kullanıma açılmasını sağlayacak olan yasaymış. Kamu denen şey neymiş? Gözü dönmüş Türk kapitalist girişimciymiş.
Böylece; kamu dediğimiz şey kapitalist girişimciyse bu yasa da kamu yararınaymış diyebiliriz.
Lütfen okuyun ve imza verin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder