3 Şubat 2013 Pazar

Happy Birthday

Bir doğum günümde, çiçeklerin sular seller gibi aktığı yıllardan birinde! Yani uzun yıllar önce J. İş yerindeyim. Gelen çiçekler arasında son derece zevkli beyaz güllerden oluşan bir arajman var. Baktım, kartında Necmi Rıza yazıyor. “Kim ki? Tanımadığım bir hayranım varmış meğer!”  dedim yüksek sesle. Departman müdürüm  Orhan Bey gülmekten öldü.
“Necmi Rıza Nişantaşı’nın meşhur çiçekçisidir” dedi. (Nereden bileyim ki! Ankara’dan gelmişim)
“İyi peki madem beni nereden tanıyormuş?” diye üsteledim(Karadenizli olmak hayatı bazen zorlaştırıyor).
Gerizekalılığıma dayanamadı, gelip yanıma çiçeğin üzerindeki gönderen kişinin kartını buldu elime tutuşturdu.
 “Öyle çiçekçi ismi mi olur yaaa!” dedim. Arayıp teşekkür etmek istesem! Yok, yok! Bu adamın karısıyla başı dertten kurtulmaz, değiştirsin dükkanın ismini! Diye şapşallığımı geçiştireceğini düşündüğüm abuk şeyler söylediğimi hatırlıyorum.

Yine bir başka doğum günüm. Masam çiçek böcek doldu. Benden bir gün önce doğum günü olan bir kız var, kutuda tek bir gül gelmiş, yazık. Edepsizce gidip dalga geçiyorum “ayy fakir bir genci sevdin galiba” diye...

Günün sonuna doğru bir de kırmızı güllerden oluşan nefis bir arajman geldi ama üzerinde hiç bir şey yok. Ne çiçekçi ismi, ne de gönderen kartı!
 “Aman ne güzel gizli bir hayranım var, şu monoton hayatıma bir renk geliyor!” diye sevindim.
Ancak gizli hayran spekülasyonlarım çok kısa zamanda suya, hatta çamura düştü.

Ertesi gün akşam üstü bir telefon geldi. Arayan abimin bir arkadaşının kardeşi ya da ‘dızdığının dızdığı dış kapının mandalı’ diyelim.  Hala duruma uyanmıyorum! Cahillik mutlulukmuş. İki selam sabah sonrasında çiçeklere teşekkür etmediğim için gelen bir sitem!
Veee nihayet durumu kavradım.  “İsim yok, kart yok! nereden bileyim” diye saldırgan bir savunmayla verilen bir cevap ve daha çok  da çiçek gönderenin kimliğinin ortaya çıkmasıyla uğradığım hayal kırıklığının agresifliği...  Kartla birlikte bir de CD varmış... İşkence bitmedi demek ki! CD nin elime geçmediğini söyleyerek doğum günümü hatırladığı için yarım yamalak teşekkür ettim.
Akşam işten çıkarken danışmaya sordum “dün bana gelen çiçekten düşmüş olabilecek bir kart ve ya  zarfı  var mıdır?”
 “Evet biz de sizi arayacaktık Çiğdem Hanım buyurun” deyip  bir zarf uzattılar.
Ben o zarfı alırrr senin... Yok yok  dalmadım çocuğa. Eve gidip CD’yi bilgisayara  taktım. Sezen Aksu’nun   ‘Su Gibi’ şarkısı çalmaya başladı. ‘Su gibi aktı yıllar... deryada bir damla kadar...’
 “Su gibi, bir içim kızsın” mı  diyorsun?   Yoksa şarkının devamına konsantre olup ‘yıllar sizden kim korkar’ kısmındaki  mesajı mı alayım? “Kocadın gittin ben yine de sana talibim mi diyosun?   Ne diyorsun ne? Bırakalım mesaj kaygısını sadece çiçek gönderelim bayramlardaki manili sms’lere çevirmeyelim olayı!

Bir doğum günü olayına bağladım farkındayım. Çünkü geçen ay doğumgünümdü, tüm bunlar geçti aklımdan ve yazmaya karar verdim.

Sonuncusunu anlatıyor ve gidiyorum.

Yine doğumgünüm, iş yerimdeki arkadaşlarım bana ortak bir hediye almışlar ve bir karta doğum günü mesajlarını yazıp altına imzalarını atmışlar. Hediyelerine teşekkür ettim. Masama oturdum kartımı açtım, okuyorum.

Klasik “nice mutlu yaşlar”, “iyi ki doğdun”, “doğum günün kutlu olsun” mesajları... Yüzümdeki  tebessüm müdürümün notunu okuyana  kadar sürdü “ Dünyanın en seksi yaratığına! Poponun hastasıyım.” Kulaklarıma kadar kızardım, sonra aklımı başıma toplayıp Güzin ve Mualla’nın masasına gözattım. Ağa yakalanmış bir hayvanı izler gibi beni izliyor ve kıs kıs gülüyorlar! Pes dedim ne hainsiniz böyle eşek şakası yapılır mı? Yarım saat boyunca birlikte güldük.

Sonraki haftalarda yazısını ve imzasını taklit ederek yazdıkları notu müdürümüze göstereceğimi söylerek onları tehdit ettim. Susma karşılığında da Ortaköy Nişantantaşı ve Taksim’de öğle yemeklerine fit olacağımı söyleyerek durumu kendi lehime çevirdim.


Hadi madem; rötarlı da olsa bana mutlu yaşlar J

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder