Yan komşumuzun 7 yaşındaki oğlu Can, Süperman kostümüyle ortalarda dolanırken onu gören 6 yaşındaki Emre yanına gidip “Can, menajerin olabilir miyim?” diye sordu. Olay gözlerimin önünde gerçekleşmese anlatana “yok artık! atıyorsun deyiverirdim. Kendi küçüklüğümü düşündüm ve dürüst olmak gerekirse açık ara saf ve salak olduğuma karar verdim.
Okuyun, siz karar verin.
Filmlerde vurulan adamların gerçekten öldüğüne inanıyordum. Aklımca bunu anlamlı hale getirmiş, idam mahkumlarını -ölecek olan adam- rollerinde oynatıp öldürdüklerine kanaat getirmiştim. Sonra biraz daha akıllanıp daha önce ölen adamların başka filmlerde tekrar, tekrar öldüğünü görünce ne düşüneceğimi bilemedim.
Radyoda sevdiğim bir şarkı çıktığında kapatırsam, açtığımda kaldığı yerden devam edecek sanıyordum.
Akşam eve geldiğinde ilk iş, tuvalete giden babamın iş yerinde tuvalet olmadığını düşünürdüm. Hatta bu yüzden bir gün ofisinde altıma işemişliğim var. Babam “bir gazoz daha içer misin yavrum?” diye sorup 5.gazozu ısmarlamaya kalktığında koyvermiştim. J
Kıyafetlerimin, büyüdüğümden değil, çekip küçüldüğünden olmadığını sanırdım.
Televizyonun İstiklal Marşı ile kapanışını bekleyemez uyuyakalırsam televizyon kapanmayacak sanıyordum. Sanki TRT, anam babamla işbirliği yapmış benim uyumam için mahsuscuktan İstiklal marşı ile programı kapatıyor... Megalomanlığın da bir sınırı olmalı!!!
“Hangi kapıyı çalsam karşımda buruk acı” şarkısındaki “burukacı”yı bir meslek erbabı zannediyordum. Simitçi, çaycı, davulcu gibi...
Bülent Ersoy’un gökkuşağının altından geçtiği için cinsiyetinin değiştirdiğini düşünürdüm. O yıllarda annemin anlattığı masallarda kahramanların başına zaman zaman böyle olaylar gelebiliyordu...
Yükseklik korkumuzun olmadığından emin olmak için kuzenimle, yaşadıkları 5 katlı apartmanın terasını çevreleyen duvarına çıkıp, dört köşe yürümüş ve yüksekten korkmadığımıza kanaat getirmiştik. Alın size, cesaretin cahillikle birleştiğinde ne kadar tehlikeli olabileceğinin en naif kanıtı!
Benden 6 yaş büyük ablam regl olduğunda bir tuhaflık olduğunu anlamış ama ne olduğunu bir türlü kavrayamamıştım. Kendimce yaptığım “sinsi” gözlemlerim sonucu ablamın altına işediğine karar verip bütün ev halkına; “ablam altına işiyor, ablam altına işiyorrr” diye ilan etmiştim. Küçük kardeşler gerçek bir başbelası değil mi?
Akşamları evin karalık odalarından birine gitmek zorunda kaldığımda ışığı açıncaya kadar şarkı söylerek yürürdüm. Böylece içerde hırsız falan varsa korkup kaçacaktı elbet! “Amma bet sesi varmış küçüğün kaçalım hemen, ya da teslim olalım!”
Bayramlarda, elini öptüğümüzde, sütyeninden para çıkarıp veren komşu teyzelerin kazağının içinde özel bir cüzdanları olduğunu sanırdım. Bakkala, kasaba da ödemeyi böyle mi yapıyorlardı acaba? Tüm esnafın içi cımgışır valla!
Çocukluğumun aşkı Erol Evgin’in saçlarının peruk olduğunu söyleyen arkadaşıma inanmamış, Türk filmlerinde “senin baban yok! piçsin sen, piç!” dedikleri Sezercik moduna bağlamış, dünyaya kahretmiştim.
Safmışım, mafmışım amaa sevince de candan seviyormuşum be!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder