Şimdi 2 dalganın 3 evresinin bilmem hangi aşamasında gerçek sayılarımızla yüzleştik.
“Ne kirli çıkısınız, yastık altında ne çok vaka saklamışsınız” diyesiniz gelmedi mi sizin de?
İstemesek de bu salgınla, bir şekilde 9 aydır yaşıyoruz ve kim bilir daha ne kadar sürecek! Evde oturmaktan sıkılıp ölen bir vaka henüz açıklanmadı o yüzden lütfen herkes evinde oturmaya devam etsin. Annemin ben çocukken söylediği lafın tam sırası; “ sıkı can iyidir çıkmaz. “
Hani herkes diyor ya, "salgın bitince hiç bir şeyin eskisi olmayacak, dünya dönüşüyor, değişiyor vs". Evet katılıyorum eskisi gibi olmayacak ama farklı bir açıdan!
Efendime söyleyeyim, “kendimle yüzleştim, artık plastik tamamen hayatımdan çıktı, arabamı hurdaya çıkardım bisiklet kullanmaya başladım... Karbon ayak izimi azalttım, yoğurdu da evde mayalıyorum, tamam oldum ben” gibi bir şey değil! Keşke böyle olsaydı.
Daha çok salgından sağ çıkanların, aslında o kadar da sağ kalamayacağına dair bir öngörü benimkisi.
Geçen gün telefonda konuştuğum avukat bir arkadaşım boşanma davalarının ciddi şekilde arttığını söyledi. Hafta içi, iş sonrasında ve hafta sonları birbirini gören (ya da katlanan) çiftler 7/24 bir arada kalınca evliliğin birbirine katlanmaktan daha fazlasına ihtiyaç duyduğunu görmüş olmalılar.
Psikolog olan diğer arkadaşım, son dönemde çift terapisi almak isteyen çiftlerin yok denecek kadar azaldığını söyledi. Demek kurtarmaya değecek bir şey bile bulamıyor, soluğu mahkemede alıyorlar.
Salgın bittiğinde, belki çift terapisi yine de popüler olmayacak ama hepimiz, içimizi açıp, bizi eski ayarlarımıza döndürecek bir psikologa veya durum daha vahimse, bir psikiyatriste ihtiyaç duyacağız gibi duruyor.
Buyurun size kendimden örnekler vereyim.
Zaten ellerini bolca yıkayan bir insan olan ben, artık ellerimin derisi yüzülecek kadar çok yıkıyor ve kolonya ya da dezenfektan kullanıyorum. Eğer alkol ellerimin derisinden kanım karışan bir şey olsaydı ayık bir günüm olmazdı.(En ayık olduğum zamanlarım elime kolonya sürmeyi bıraktığım, uyku zamanı olurdu ki bu da yaman bir çelişki zaten)
Hiç bir zaman ateşli bir dizi izleyicisi olmamış ve olanları da anlayamamıştım. Ama bu dönemde seyrettiğim dizilerin haddi hesabı yok. Bu arada söylemeden edemeyeceğim “Game of Throne” da John Snow halasıyla yatıyor, kimsenin bundan bahsettiği yok ama onu öldürünce olay oluyor. Olacak şey değil!
Böylece dizi bağımlısı potansiyelimle yüzleştim. Yeni bölüm, yeni bölüm... titreme geliyor valla!
Cuma ve cumartesi akşamları dışarıda yer içer sosyalleşirken, dışarı çıkmadığımız bu sürede hafta içi ve sonu ayrımım kendiliğinden ortadan kalktı. Böyle olunca da herhangi bir akşam, elimde bir kadehle takılabiliyorum. Bir de evde içince ucuz, daha çok içiyor insan!
Benim bilanço şimdilik bir takıntı, iki bağımlılık...
Peki siz?
Evlenen?
Boşanan?
Çocuk yapan?
Çocuğunu cami avlusuna bırakmak isteyen?
Evcil hayvan sahiplenen?
Evini yeniden dekore eden?
Oyun bağımlısı olan?
Krizi fırsata çevirip diyet ve sporla 36 beden olan?
Ya da tam tersi, kendini yemeğe içmeye vurup kilo alan?
Pişirmekten kendini alamayıp, içinden mutfağın taçsız kraliçesi Emine Beder çıkan?
İnternet alışverişinden kendini alamayan?
Sizin listede ne var ne yok?
Söylemeden gitmeyeyim; şimdilik hala akşamları içiyorum, gündüze bağlamadım. Oraya doğru ilerlersem buradan notum olsun herkese, beni Balıklı Rum’a yatırın. İsmin tatlılığına bakar mısın? “Balıklı Rum” Meyhanesi... İnsanın aklına zeytinyağlı mezeler ve bir duble rakı gelmiyor mu?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder