Bir İngiliz, bir Fransız, bir de Laz diye başlayan memleketim fıkralarından biraz daha hallice bir grupla; bir Koreli bir Kolombiyalı bir de Laz olarak geziyoruz. Sınıf arkadaşıyız. Okuldan sonraki vakitlerde gezmek için yaptığımız bir listemiz var. Görülesi yerler listesi! Hepimizin görmeye çok heves ettiği ancak birbirimize de çok çaktırmamaya çalıştığı bir yer var ki; oraya gitmeyi biraz daha sıcak havalara erteliyoruz. Mayıs ayını zor ettik ve dedik artık vaktidir haydi gidelim.
British Columbia Üniversitesi’nin kampüsü içerisinde Pasifik Okyanusunda bir plaj. Efendim 7 km uzunluğunda bir sahili varmış, gün batımı nefismiş, çok bakirmiş, daha da önemlisiiiii... kıyafet giyip giymemek isteğe bağlıymış! Okuldan tek vasıta ile üniversiteye ulaştık, kampüsün içinde indik. Onların, Antropoloji Müzesi dediği, benimse Kızılderili Müzesi olarak adlandırdığım bir müze varmış, onu da gezdik.
Eee hadi artık bu kadar kültür ve ağırbaşlılık yeter, neredeymiş bu plaj diye müzedeki görevliye sorduk. Çok kısa bir şekilde tarif etti; “300 mt düz devam edin, solda ağaçların arasında ince bir patika var, oradan sahile inebilirsiniz.”
Mayıs ayının son haftasında olmamıza rağmen hava güneşli ama serin. Hepimizin üzerinde pantolonu, poları, rüzgarlığı... Nasılsa giysi opsiyonelmiş, “çekilin! biz de giysilerimizle geliyoruz” Hem konu biz değiliz, konu; görmeyi beklediğimiz, plajın hakkını ve hatta adını veren özgür, cesur, çıplak Kanadalılar.
Patikaya geldik. Yemyeşil, bakir, doğal mı doğal ama iki kişinin yan yana yürüyemeyeceği kadar daracık bir patika.Tek sıra olduk ve aşağıya inmeye başladık. Bitkilerden yapılma bir tünel patika içinde ilerliyoruz. İniyoruz, iniyoruz, iniyoruz... Bir türlü ulaşamıyoruz. Ben, dönüşü yani tırmanışımızı kara kara düşünmeye başladım bile ama ilk koyveren olmak istemiyorum.
Jane “yoruldum” deyince ben de kavga etmeye hazır bir tonda “ben de” diye ona katıldım. Sanki bizi biri zorla götürüyor! “Bu kadar geldik, mutlaka görmek lazım” diye telkinlerle devam ettik. Kumsala inmemiz yaklaşık 15-20 dakika sürdü. Kan ter içinde kaldık. Neden nudist beach olduğunu anlamaya başladım sanki... O daracık dik patikadan inerken kafaya göze giren dalların arasında kan ter içinde kalıp, sonra “Amaaan mayom yoksa yok! Suya girip serinlemeden valla dönmem” diyenler sayesinde bu sıfatı kazanmış bir yer bence J
Nihayet sahile indik. Tek bir insan yok. Sahil diyorum ama öyle kumsal falan değil! Hatta değil kum, çakıl taşı bile yok! Kafam kadar taşların olduğu, bu taşların üzerinde sıra sıra yerleştirilmiş dev ağaç kütüklerinin olduğu bir yer. Şezlong diye bu kütükleri mi kullanıyorlar? Otursan oturulmaz, üzerinde yatılamaz. Kamp ateşi desen, dev gibi ağaç yakılmaz.Yoksa Feng Shui’ye göre dekore edilmiş bir sahilde miyiz?
Üçümüz boş boş birbirimize bakıp denize doğru ilerledik. Biraz soluklanmak için kütüklerden birinin üzerine yaslandık, bu esnada terimiz soğudu. Kimse cesaret edip “bu mudur yaaa “ diyemiyor. Ne kadar da boşmuş, gibi yorumlar yapılıyor.Biraz ileriye doğru yürümeye karar verdik. Yürüme de yürünmüyor canına yandığım yerde! Kaya gibi taşlar, ayağı burkmak işten değil! Biraz ilerleyince taşlar ufaldı hatta ara ara kumlar bile gördük.
Amaaan o da ne! Bir grup insan var ilerde! Çok mu ilerde? (sanki ıssız adaya düştük hayat var diye seviniyoruz) Olsun buraya inen, oraya da yürür. Yürüyelim tabi. Kanadalılarla daha yakından tanışalım, kültürlerini anlayalım değil mi? Yanlarına varmak için yaklaşık 2 km yürüdük.
Yürümez olaydık! Topu topu 7-8 kişi var... Bir de üşümüşler mi ne! Altlarında birşey ama yok üstlerinde sweatshirtler tişörtler... Göbeği dağ kadar, poposu ambar kadar olmuş, gece rüyanda görsen korkacağın şekilsizlikte insanlar topluluğu... Hatta daha çok vakti geldiğinde ıssız kayalıklara gelip ölümü bekleyen deniz aslanlarına benziyorlar.
Jane eliyle gözlerini kapatıp “oh my God! oh my God!” deyip duruyor. Biz Felipe ile Jane’e bakıp gülüyoruz. Ama bu “oh my God” lar çıplaklığa mı, yoksa şekilsizliğe verilen tepki mi belli değil.
Benim de “Allah cezanızı versin” diye üstlerine atlayıp dövesim var hepsini.
İnsanlar sanki “gelin buyurun neremize istiyorsanız bakabilirsiniz, biz hepimiz Barbie ve Ken gibiyiz” demişler de bizi kandırmışlar...
“Bize bu kadar yetti” deyip hayal kırıklığıyla dönüş yolunu tuttuk. İnerken bile kan ter içinde kaldığımız patikayı tırmanırken ki yorgunluğumuzu anlatacak kelime bulamıyorum. Dönüş yokuş yukarı olduğu için haliyle daha uzun ve çok daha yorucuydu. Otobüse binip şehre geri döndüğümüzde birlikte yiyeceğimiz akşam yemeğinden vazgeçip evlerimize dağılmaya karar verdik. Hem çok yorulmuş hem de hayal kırıklığına uğramıştık. Görülecek yerler listemizin en uzun süre beklenen, en heyecanlı durağı ile ilgili aklımızda kalanlar böyle mi olacaktı...
Bu hikaye nasıl aklıma geldi; geçen gün internette bir yazıya denk geldim; “Wreck Beach dünyadaki en iyi ilk 10 çıplaklar/nudist plajından biriymiş”. İsim aşina gelince yazıyı okumaya devam ettim. Pasifik okyanusunda, 7 km sahili, British Columbia Üniversitesi kampüsü içinde.... diye devam ediyor. Site ziyaretçilerinin yorumları okudum. 5 üzerinden, 5 yıldız vermiş çoğu. “Yok canım bizim gittiğimiz yer olamaz!”. Emin olmak için görsellerde arattım. Vallahi de bizim sahil (bir kez gittim ya tapusunu verdiler bana o gün, o yüzden bizim diyorum)
Koca kütükler, kafam kadar taşlar hala duruyor. Yorumlardan bir tanesinde “ ...never-ending wooden staircase...” (bitmek bilmeyen ahşap merdivenler) diye bir satır okudum. Vaay! demek merdiven yapmışlar, gelişme var. Bitmek bilmeyen tarifi bana yeterli gelmediği için merdivenle ilgili biraz daha bilgi için araştırmaya devam ettim ve ne buldum; “...542 wooden steps...” (542 ahşap basamak) Uyyyy! 542 basamak demek bir binanın 33. ya da 34. katı demek! Değer miydi ya! Bugün deseler ki; aşağıda çıplak Brad Pitt var , yemin ederim inmem. Ha, yukarıda çıkmasını beklerim, o ayrı ama inmem, vallahi bir daha inmem.
Yok efendim dünyanın ilk 10 plajından biriymişmiş... Görmesek inanırdık belki! Hadi deseler ki; “en mavi, masmavi bayraklı plaj” ona itiraz etmem. Ama o kadar! Demek ki internette her yazılana da inanmamak gerek.
Nerede bizim beachlerimiz, nerede bizim kızlarımız, delikanlılarımız, yürüdükçe çıtırdayan çıtırlarımız, iz yapmasın diye bikinisinin üstünü çözüp yüzüstü yatan, her yeri eşit yansın diye sistemli bir şekilde kendini döndüren teyzelerimiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder