27 Eylül 2012 Perşembe

Avrasya Maratonu, Uzaylılar ve Çinliler

Yıllardır Avrasya Maratonu’na katılamayı düşünüyorum. Halk koşusu kısmına! Ne zaman maraton tarihi yaklaşsa ve ben bu fikrimi eşimle dostumla paylaşsam vazgeçiyorum.

Efendim tansiyonu düşenler ayınlanlar bayılanlar oluyormuş çok moral bozyucuymuş... Yok efendim yılbaşında Taksim’de mevzilenen amele tayfa maratona da katılıp insanları rahatsız ediyormuş... Yok neymiş; ben de köprünün rezonansa geçip yıkılmasına uygun adım katkıda bulunursam anonim bile olsa tarihe geçermişim...   

İnsanda heves bırakmıyorlar.  “Yaprak sardım gelin bana yiyelim, hem de  Muhteşem Yüzyıl seyrederiz” desem kimsenin itirazı olmaz! Sarma falan yok! Siz sarın, beni çağırın. Hem sosyalleşip hem de hareket edemeyecek miyiz?

170 bin kişi yürüyerek bir köprü için yıkılma tehlikesi yaratabiliyorsa ben bu Çinli’ler hakkında söylenenlere inanıyorum. Az buz değil; 1 milyar Çinli! Çıkarlar sandalyeye, atlarlar aynı anda, dünyayı yörüngesinden çıkarırlar valla. Hem şimdilerde 1.3 milyar olmuş nüfusları...

Bu Çinli’lerin önlenemez nüfus  artışı yetmiyormuş gibi bir de “koruyup gözetenleri” var!

5 Eylül’de Çin’de bir trafik kamerasına yansıyan enteresan bir videoyu birkaç gün önce seyrettim.  Bir dört yol ağzında, kamyonun altında kalmak üzere olan bir bisikletlinin tuhaf bir şekilde kurtarılma görüntüleri...
Linki tıkladıktan sonra aşağı doğru inin sağdaki videoyu seyredin bakalım J


Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum ama ister uzaylı, olsun ister melek ( süperman de olabilir ama  zaten kendisi de aslen bir uzaylıdır) ben görüntüleri son derece inandırıcı buldum. Aranızda montajdan anlayan varsa görüntülerin gerçekçiliği ile ilgili yorum yapsın, bizi aydınlatsın lütfen.

Durum aydınlanıncaya kadar ben dualarımda “yüce Rabbim beni ve sevdiklerimi korusun” ‘un yanı sıra  bir de “bu iyi kalpli uzaylıların koruyuculuklarını üstümüzden esirgememesini dileyeceğim J

1 Eylül 2012 Cumartesi

İnsan 7’sinde neyse...


İlk aşkım 4-5 yaşlarımdayken tanıştığım babamın iş arkadaşının oğlu Özgür’dü. Özgür aynı zamanda bir tatil aşkıydı. Birlikte midye kabukları toplamış kumdan kaleler yapmış, Eti Balık Kraker’leri birer iple sopalara bağlayıp  balık tutuyormuş gibi yaptığımız eşsiz bir tatil geçirmiştik. Özgür’ü bir sonraki görüşüm bizim eve ailesiyle birlikte geldikleri akşam yemeğiydi. Aynı akşam babasının işi sebebiyle İngiltere'ye taşınacaklarını öğrenip perişan olmuştum. Mesafeli aşkların yürümeyeceğine o yaşta kanaat getirmiş olmalıyım ki, ilk aşkım Özgür’ü kalbime gömmüştüm.

İlkokul ikinci sınıftayken, bana göre sınıfın en yakışıklı ve en akıllı çocuğu olan, mavi gözlü, sarı saçlı Ersan bir gün altına büyük tuvaletini yapmış  ve o gün Ersan’ı beğendiğime beğeneceğime bin pişman olmuştum. Böylelikle bir erkekte aradığım ilk ve en önemli özelliğin çişini kakasını tutması olduğunu anladım!

Ortaokuldaki öğretmenim, beğendiğim çocukla yan yana oturmamızı söylediğinde sevinçten ölüyordum. Sessiz sakin kibar bir çocuktu. Hatta biraz fazla mı sessizdi acaba? Bu mutluğuğum da uzun sürmedi; Anıl’ın ne zaman kendini gergin hissetse kitabının sayfalarını koparıp yediğini görünce dehşete kapıldım. Siz konuşmaya çalışıp birşeyler sorarken transa geçmiş gibi kitabını yiyen birini düşünsenize!

Lisedeyken  bir tenefüs dönüşümde masamda psikoloji kitabının “O” harflerini sökülüp özenle boş bir defter sayfasına yapıştırılmış ve “O” harfleri dışındaki diğer harfleri el yazısı ile yazılmış “sOni sOviyorum” notunu buldum.

Amanınnn J Hemen önümdeki sırada oturan hoşlandığım çocuk da demek beni seviyordu ve ne kadar da sempatik bir yol bulmuştu bunu anlatmak için... Birkaç gün boyunca benim hülyalı bakışlarıma maruz kalmasına rağmen bir türlü açılmadı ve konuşmadı... Hatta birkaç üstü kapalı imada bulunup kendimce çocucuğu cesaretlendirdim de!Ayy hem yakışıklıydı hem de utangaç ne tatlı!

Bir Cuma günü okul çıkışı, sınıfın sürekli disipline giden en haylaz çocuğu Okan, önüme geçip “eeee ne diyorsun” diye sordu. Boş gözlerle bakıp “eğer çıkardığın son olayla ilgili aleyhinde ifade verip  vermediğimi soruyorsan ‘ben bir şey görmedim deyip çıktım müdürün odasından merak etme’ dedim. “Onu biliyorum zaten, ne sorduğumu biliyorsun” dedi. Ehh ne soruyormuşsun diye tersledim. “Eee seviyorum işte seni ona ne diyorsun?” Kulaklarımdan yüzüme alev alev bir sıcaklık yayıldı. Üstüne atlayıp tırmalayıp ısırmak kafasına gözüne vurmak istedim. Onun yüzünden salak gibi günlerce diğer çocuğa hülyalı  bakmakla kalmamış bir de imalarda bulunmuştum. Allahım ne utanç vericiydi!

Sonra üniversitedeyken bir çocuğu beğenmeye başladım. Ancak tedbirliyim artık! Kolay kolay kimselere hülyalı bakmıyorum. Aradan yaklaşık birkaç ay geçti ve onu,  yeni kız arkadaşı olduğunu öğrendiğim bıyıklı bir kızla gördüm. Bayağı bildiğin bıyıklı, hatta favorili...  Çocuğu beğendiğime nasıl pişman oldum anlatamam o nasıl bir zevktir ya o kızla çıkan bizim bakkal Sado ile de çıkar!

Öyle böyle bugünlere geldim işte. Yakın dönem hikayelerimi de ilerleyen yıllarda yani yakın dönem olmaktan çıktıktan sonra anlatırım belki.

Uzun lafın kısası o gün bugündür çok bir şey değişmedi, hep olmayacak şeylerin  peşindeyim.
7’imde neysem 70’imde de o olacağım J