29 Temmuz 2012 Pazar

Çok derine girmeden...

Yazdıklarımı okuyup, gerçekçi yorumlarıyla bana ışık tutan bir arkadaşım var. En başından beri “bunlar satmaz (okunmaz)  kızım biraz cinsellik yazmalısın, bizim oğlan bile okumayı yazmayı söker sökmez Google da ‘çıplak kış resimleri’ aratmaya başladı” diyor J  İnsan bu duruma gülmekten çocuğuna “hımm ne yapıyorsun bakiyim” diye kısa bir nasihat çekebilecek ciddiyeti bulabilir mi kendinde?

Ancak itiraf etmeliyim ki tespit  gayet yerinde. Geçenlerde arama motorlarından hangi anahtar kelimelerle blogumun görüntülendiğini gösteren istatistiklere bakarken “Brad Pitt çıplak” “Brad Pitt çırılçıplak” ”çıplak Brad Pitt” gibi anahtar kelimerle karşılaşınca önce şaşırdım , sonra güldüm sonra da sayfayı ziyaret edenleri hayal kırıklığına uğratmış olabileceğim için üzüldüm. Eski yazılarımdan birisinde konudan tamamen ilgisiz kısacık bir cümlede geçen çıplak Brad Pitt cümlesinin yaptığına bak! İki de çıplak resmini koysaymışım bari, en çok tık alan yazım olurmuş. Çıplaklık satıyor, demek ki; cinsellik de satar!

O zaman cinsellikten bahsediyorum bu yazımda ama çocukları yatırmaya gerek yok! Çok derine girmiyorum.

Pozitif bilimle açıklanamayan karmaşık ve kişiler arasındaki cinsel çekimin abuk kimyasını naif  fakat güzel tanımlayan ,“gönül bu ota da konarr ..okadaaa” deyimi uzuuun süredir durumu ifade etme yeterliliğini kaybetti. Gerek para ve şöhret, gerekse  “smart is the new sexy” (artık zekiler seksi) akımı cinsel çekimin zaten açıklanamayan denklemini bir karmaşaya ve dahası bir samimiyetsizliğe sürükledi. Bütün bunları düşünmeye başlamama sebep olan şey de aslında; “Karadeliklerin Efendisi” İngiliz bilim adamı Stephan Hawking ile ilgili okuduklarım oldu.

20’li yaşlarının başında motor nöronların zamanla büyük bölümünü öldürerek sinir sistemini felç eden, ancak beynin zihinsel faaliyetlerine dokunmayan bir hastalığa yakalanan deha, aynı yıllarda evleniyor. 25 yıl süren evliliğini hemşiresine aşık olduğu için bitiriyor. Hemşiresi ile de 11 yıl kadar evli kaldıktan sonra (2006’da) ondan da boşanıyor...

Aşk bitti mi, bitiyor demek ki!  Hem bilim, hem aşk adamı... Demek eli ayağı, tutsa bizim Sezen Aksu ile evlenme sıklığında yarışacaklar.

Şimdi diyeceksiniz ki; “adam günümüzün Einsteine’ı sen nelerin, hangi magazinin peşindesin?”  Olabilir, ne yapalım ben de Ana Britanica yazmıyorum herhalde!

Anlayamadığım şu; ha evli olduğun karın, ha sana bakan hemşiren... Biri daldaki elma ise diğeri daldaki armut bırak uzanıp koparmayı kendiliğinden düşse eğilip alman mümkün değilken hangi motivasyonla boşanır, evlenirsin?

Hemşireye de soralım; sen ne diye evlenirsin?

a) Aşk
b) Artık zekiler seksi
c) Para
d) Şöhret
e) Evde kaldı demesinler...

 Cevapları duyar gibiyim J

70 yaşına basmak üzere olan dahi ile yakın zamanda bir röportaj yapmışlar ve Hawking, “En çok ne hakkında düşünüyorsunuz?” sorusuna, “Kadınlar… Onlar tam bir gizem”  diye cevap vermiş.

Canım benim, gizem sensin sen! Sen ki; dünyaya gelen en parlak teorik fizikçi olarak sayıl sonra tam bir erkek klişesi ile  “kadınlar gizemdir” diye cevap ver. 

Bilimden de cinsellikten de soğur insan...

17 Temmuz 2012 Salı

Kısa kısa

Olay mahali...
Şimdiye kadar sadece filmlerden aşina olduğum “Olay mahaline geri dönme psikolojisi” neymiş artık biliyorum. Ayrıca fena halde gerçekmiş!
Tatilde çakırkeyif sınırlarını geçip, gece yarısından sonra sohbet ederken kaldığımız otelin bahçesine kusan arkadaşımı sağ sağlim odasına götürüp bahçedeki izleri temizledikten sonra ertesi sabah kahvaltıya indiğimde içimde duyduğum dayanılmaz istekle olay yerine gittim. Geride iz kalmış mı diye kontrol etmek istiyorum. Ettim de... geceye şahit olan birinin anlayabileceği ama herhangi bir otel çalışanının ya da müşterisinin fark edemeyeceği izler oradaydı...
Konuyu araştırırken bu davranış şeklinin “analitik düşünme yeteneğine sahip suçlularda” görüldüğüyle ilgili de bir bilgi okudum  İşte! dedim kendi kendime “bu analitik benim!”

Örtbas edip temizlemeye çalıştığım kusmuk olmasa bu züğürt tesellisine ihtiyaç duyar mıydım bilemiyorum.

Espadrillerden özür...
Bu yıla kadar haftanın günleri unutmak iyi bir tatilin en önemli göstergelerinden biriyken parmak arası terliklerimi ters giymek ve bu şekilde gezmek bu tatile damgasını vurdu. Bir de o vaziyette müze gezdim. Ters giyilmiş terliklerime baka baka sorduğum soruları ciddiye alıp cevap veren müze görevlisi amcaya buradan sevgilerimi yolluyorum. Gönlümde ayrı bir taht kurdu, seviyorum onu!
Birkaç yazı öncesinde “sağı solu aynı ayakkabı mı olurmuş?” “Bu espadriller Fransızların modaya en büyük kazığıdır” diye iatıp tutan ben, şu an tükürdüğümü yalıyorum işte! Kayıtlara geçsin! 
Her fırsatta oturduğu yerde terliklerini çıkartıp yerdeki çimenlere ya da taşa basıp patilere özgürlük sağlayan  sonra terlikleri ters giyip uzun süre farketmeyen benim gibi tatil gevşekleri için tasarlanmış espadrilleri artık seviyorum. En kısa zamanda hemen bir çift edineceğim.
Sağı solu aynı bile olsa  bu ayakkabı cinsine yine de çift diyebiliyor muyuz acaba? Yorum yazın bilgi verin lütfen J

My Fair Lady
Pilot bölge seçilen Bağcılar hattındaki minibüs şoförlerine halkla ilişkiler eğitimi verip birer İstanbul beyfendisine dönüştürmüşler.
-Hoşgeldiniz efendim, nerede inmek istersiniz hanfendi?
-Beyfendi para üstünüz.
-Hanfendi ödeme rica edebilir miyim? Sanırım dalgınlığınıza geldi unuttunuz...
Replikler bunlarmış... Hoş valla! Haberlerde dinlerken bile keyiflendim. Hatta yakınlarda çalışan bir hat olsa keyfine kısa bir yolculuk yapacağım. Diyorum ki; oldu olacak başlarında kitap taşıyarak yürüme dersleri alıp sonrasında sosyeteye takdim edilseler...
1. Audrey Hepburn’un My Fair Lady’si  (seyretmeyen hemen bulsun izlesin J)  2. de bizim minübüs şoförleri olur J