3 Haziran 2012 Pazar

Bir daha o günleri gösterme...


Bloğum var, yazıyorum dediğim eşim dostumdan genelde tahmin şeklinde bir soru geliyor; “moda hakkında mı yazıyorsun?” Yok canım, ne modası! Tamam, üstüme, başıma giydiğime dikkat ederim ama ne sıkı bir moda takipçisiyim ne de bir trend setter! “Hayır, moda değil, havadan sudan hayattan” diye cevap verince sanki karşı tarafı hayal kırıklığına uğratmışım gibi geliyor.
Bu yüzden bugün modadan bahsedeceğim.Öyle matah bir şey değil, benim bahsedeceğim modadan ne olur? Ben; “gözüm görmesin, tekrar karşımıza çıkmasın” dediklerimi yazacağım. Benimkisi bir nevi anti-moda temennisi.

Taytları bir türlü sevemedim. 90’larda çok modaydı bitti gitti derken, son 3-4 yıldır yine moda. Üstüne bir şey giymeyi unutup çorapla dışarı çıkmış insanlardan oluşan bir kabus gibi. (Bu kabusun kendim için olan versiyonunda ev terlikleriyle işe giderim ya da ayağımdaki ayakkabılarıın ikisi de sağ ayak içindir). Uzun düzgün bacaklı kızları kıskanıyorum sanmayın. Onlar, mini mini etekler giysinler ya da skinny kotlar  ama tayt değil! Eşofman laubaliliği var taytta.  Kısa ve tombul bacaklarına tayt giyenlerse,  “çevreye verdiğimiz rahatsızlıktan özür dileriz” yazısıyla gezmeliler!

Fular çok modaymış bu sene... Benim küçüklüğümde fular ya boynu soğuktan korumak ya da  bir yara izi, guatr gibi bir durumu saklamak için kullanılan bir aksesuardı.
Biraz mesafeli olduğun birisine hediye alman gerekse ve karar veremesen akla ilk gelen şeydir fular. Hava yolları hosteslerinin üniformalarının yegane aksesuarıdır. Resmi ve  mesafeli bir şeydir yani bu fular, moda olacak bir şey değildir. Hem kadın boynu son derece estetik, neden saklansın? Bırakalım hostesler kullanmaya devam etsin.

Kot pantolunu olmayan yoktur. 90’lı yıllarda yüksek belli, arka cepleri yaklaşık olarak böreklerimizin hizasına denk gelen kotlarımız vardı. O kadar yüksek belliydi kotlar neredeyse mide üzerine kadar gelirdi. Çok yemek yediğim zamanlar, ilk düğmeyi açıp, kendime nefes alacak alanı yarattığımı hatırlarım.
Sonra ne oldu? Pantolonların belleri düşe düşe toto çatalına kadar indi. 2000’lerde bir kerecik bile olsa çatalını ya da çamaşırını görmediğim yakın çevremden kimse kalmadı. Hatta bir ara taşlı maşlı çamaşırlarla bu bölgedeki dekolteyi kullanmak da moda oldu.
En kötü anım da; kısa bir süre birlikte çalıştığım müdürümün, her sabah bilgisayarını açmak için eğildiğinde verdiği frikik ve ekibin kendisine “Çatal Hakan” adını takmasıdır.

Bu moda ayrılırken kötüde bir miras bıraktı. Belinden, karnından üşeyen bedenimiz o bölümü ısıtmak için yağ depolarını arttırdı. Zaten geniş kalçalı olan Türk kadınının ayrıca kütük gibi de bir beli oldu. Oysa önceden karınca gibi; “ince bel - geniş kalça” ikilisiyle  daha makbul bir sunum yapılabiliyordu...

1980 yılların sonunu esir alan vatkalarla ilgili gözümün önüne ilk gelen resim Zerrin Özer’dir. Dinlemeye doyamadığım ama görünce insanı ürkütecek bir iriliğe kavuşmasına sebep vatkalı kıyafetleriyle hala aklımda...Alın, hem dinleyin hem hatırlayın;
http://www.dailymotion.com/video/xfi0ta_zerrin-ozer-ben-buyum-iste-video-nostalji_music#
 Geçen bir iki yıl içinde modaya tekrar geri dönecekmiş gibi yapan vatkalara karşı sağduyulu davranıp tekrar bu tuzağa düşmeyeceğimizin sinyallerini vermiş olmalıyız ki kendine günlük hayatta pek yer bulamadı.

En sevmediğim; 2000’li yılların başlarında ortaya çıkan sivri burun ayakkabı modasıdır. Yaklaşık 2-3 sene kadar dominant olan bu süreçte sadece kendime bir kışlık bir de mevsimlik bir çift sivri burun ayakkabı almak zorunda kaldım. Çünkü mağazalarda satılan başka  tip ayakkabı yoktu.
Bu moda, bir insanın kendi ayaklarına  yapıp yapabileceği en büyük kötülüktü bence. Küçük ayak parmağımın ezilip çürüyüp yokolacağını düşündüğüm zamanlar az değildir.
Yaşadığı bölgede, varlıklı bir ailenin kısa boylu kızını düğünde uzun göstermek için ilk topuklu ayakkabı tasarımını yapan Leonardo Da Vinci’nin bile bu çirkin sivri burun modası sebebiyle kemikleri sızlamıştır diye düşünürüm.

Güneş gözlüğü benim olmazsa olmazım! Gözlüksüz güneşe çıktığımda limon yemiş gibi yüzümü buruştururum. Ama  gel gör ki maksi boy güneş gözlüğü modası bana uymuyor. Tamam modeller şık, tasarımlar harika! Eee  surat küçük ne yapacağuk? Annesinin gözlüğünü gizlice almış da takmış havasında gezmem. Kendime “yürüyen gözlük” dedirtmem!

Haydi biraz daha  güncele döneyim. Döneyim ki; konu 80’lerin retro partisi havasından çıksın!

Bu tipsiz espadriller yine modaymış. Bence bu Fransızların moda adı altında dünyaya en büyük kazığıdır. Sağı ve sol çifti aynı olan ayakkabı mı olur? Hem rahasız, hem çirkin!  Çok fazla söylenecek bir şey yok. Kızlar siz illa giyecekseniz giyin ama beyler eğer heteroseksüelseniz bence espadril giymeyin.

Ben ortaokuldayken moda olan dallı güllü çok renkli desenler bu sene tekrar çıkmış.  O yıllarda annem heves etmiş bana bu desenlerden kumaş alıp bir pantolon dikmişti. Renkli cıvıl cıvıl çiçekli böcekli... Yeni pantolonumla sokağa ilk çıktığım gün benden birkaç yaş daha büyük olduğunu sandığım 2-3 erkek çocuk “Lannn kızın pantolununaaa baaak” deyip ardından kahkahayı basınca diğerleri de ona eşlik etti.
Ağlamaklı bir şekilde  eve nasıl geri kaçtığımı hatırlamıyorum. Bu; kimsenin cesaret edemediği kalabalıkta bir çocuğun çıkıp “kral çıplak” diye bağırmasıyla aynı şeydi.

Şimdiden söyleyim ben bu sene demodeyim; dallı güllü sevmem, fular takmam, espadril giymem.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder