25 Aralık 2023 Pazartesi

Sarkazm duygumu kaybettim! Hükümsüzdür!

Tüm seneyi sadece bir yazı ile geçirmiş olmaktan utanarak, hiç olmazsa yılı kapatma yazısı ya da yeni seneyi karşılama yazısı bırakmak istedim.

2023 çok ağır bir yıldı… 2022’den beri devam eden Rus-Ukrayna savaşı, ülkemizdeki 6 Şubat Kahramanmaraş  depremi, İsrail’in iki ayı aşkındır Filistin’de sürdürdüğü soykırım… Binlerce ölüm,  belki de hiç var olmamışcasına yok olan, iz bırakamayan hayatlar, her şeyini kaybedenler, hayatta bir başına kalanlar... Hayatta kalanlarınsa, belki hiç bir zaman üstesinden gelmeyecekleri kadar büyük travmalar ve travmaların yarattığı hortlaklarla sürdürülecek hayatlar…



Tüm bunlar ülkemizdeki göçmen sorunu , yüksek enflasyon ve  ekonomik zorlukların daralttığı hayatlarımızı tali sorunlar olarak gölgede bıraktılar…

Adeta kötülük seviye atlayıp sürekli kendini geliştirmeye devam ediyor.

Olumsuzluklara ya da sinirimi bozan tüm konulara kendi sarkastik penceremden bakabiliyor biraz kendi tesellimi buluyor ve yazdıklarıma da aynı duyguyu geçirmeye  çalışıyordum ama bu yıl sarkazm duygumu kaybettim!  Hükümsüzdür!

Hayatın hafiflediği, (hafiflediği için de benim daha çok yazabildiğim),  en büyük milli mevzumuzun futbolda kimin şampiyon olacağı, kişisel mevzumuzun ise bu yaz tatile nereye gideceğimizi tartışmak olacağı sağlık, mutluluk  barış, adalet ve güzellik dolu bir 2024 diliyorum.

Bak ya! Meğer yılardır içimde kalmış olan güzellik yarışmacısı dileklerim varmış.

Hepinize güzel bir 2024 dilerim.



4 Ocak 2023 Çarşamba

Bence Emekliliği Çoktan Hak Ettim 

46 yaşımı doldurmaya sayılı günler kala, Sayın Reis’imizin açıkladığı üzere, EYT kervanından biri olarak emekliliğe hak kazanıyorum. “Sen! Nasıl? Emekli mi? Daha çok gençsin!” yorumları eskiden gururumu okşarken, şimdilerde “yemişim genç görünmenin mutluluğunu, bana paradan bahsedin!” diyorum. Ayrıca saçlarımı boyamayı bırakıp, bir de ortopedik ayakkabı giymeye başlarsam, hemen herkesin aklındaki emekli profiline karşılık geleceğime olan inancım tam. Bir de marketlerdeki ucuzluğu takip etmeye başlarsam, bir eksiğim kalmaz!İnsanlar ölümle yüzleşince hayatı film şeridi gibi geçermiş ya gözünün önünden, ben de emekli olmaya hak kazandığımı duyunca benzer bir duyguya düştüm. 
 Film şeridi değilse bile, kendi kişisel 46 yıllık almanağım gibi görüp geçirdiklerimi anımsadım…  

Tek televizyon kanalı olan, siyah-beyaz televizyon dönemine doğmuş biriyim. 

Renkli televizyonun herkesin evinde olmadığı dönemde, bizim eve alındığındaki mutluluğumuzu dün gibi hatırlarım. 

Ev telefonuna yazılıp, yıllarca bağlanmasını bekleyip, geldikten sonra da telefonla arayabileceğimiz, (telefonu olan) çok az tanıdığımız olduğunu anlayıp sevincimizin kursağımızda kalması da unutulası değil. 

Okul dönüşümde tüm ailenin soluksuz Yalan Rüzgar’ı seyrettiği ve ancak bitince sohbet edilip yemek yendiği dönemin de parçasıyım.
Üniversitede sunumlarımı, hayatımızda projektörler henüz yokken, asetat kullanarak, tepegözle yaptığımı bilirim. 

İş hayatımın başlangıcı diyebileceğim staj dönemimde,  artık pek kullanılmasa da, teleks görmüş ve az gelişmiş ülkelerle faks yerine teleks ile haberleşildiğine tanıklık ettim. 

Faksın yerine elektronik postaların almaya başladığı dönemde, iş hayatım gerçek anlamda başlamış, henüz e-posta kullanmayan şirketlerle faks ile haberleşecek kadar o çağın tüm teknolojilerine! hakimdim. 

Ev internetinin yaygınlaşmaya başladığı ve telefon üzerinden car currr dırttt bırtt gırı guru sesleri ile defalarca internete bağlandım. 

MSN chat, döneminin What’s Up’ıydı desem uygun olur sanırım.

Eş, dost düğünlerinde yarım ya da en kötü çeyrek altın getirmenin gerektiği dönemi gördüm. 

Şimdi çok az kaldı o babayiğitlerden. Bereket versin, evlenen evlendi de sıramızı savdık! 

Çocukluk yıllarımda Armstrong'un aya çıkması gelinen uzay hakkındaki en uzay! seviyeyken şimdi parayı bastırabilen uzaya turistik gezi yapabiliyor! Bu arada Amerikalı avukat Dennis Hope'un yasadaki boşluğu kullanıp ayı mülkiyeti alıp sonra parselleyip satması da fırsatçılıkta uzay değli mi?(inanmıyorsanız https://lunarembassy.com/who-owns-the-moon-dennis-hope/) 

Neyse şimdilerde Çin aya gitmeye hazırlanıyor! Özel mülkiyet olduğu için girememe ihtimalleri var mı acaba? Ya da  izinsiz giriş davaları ile uğraşmak zorunda kalma ihtimalleri… Bu dünyanın ne faydası gördük diyen bir Hollandalı Mars’a ilk koloni kurma çalışmaları başlattı. 
I ve II. Dünya savaşlarından sonra artık sıcak savaş olmaz derken Rusya Ukrayna savaşı başladı. Olur da Amerika ben buna bir müdahale edeyim deyip savaşa girerse, bunun III. Dünya savaşına dönüşmesi an meselesi olmaz mı? Bir de dünya savaşı görürüz ( Allah korusun!)  

Dronelar, akıllı robotlar, artificial intelligence ile çalışan evler, arabalar vs gibi konulara girmiyorum. Bunlar da bu gözün gördüğü şeyler tabi ama henüz vatandaş seviyesine inip yaygınlaşmadığı için bunları 5-10 yıl sonraki yazımın konusu yapmak üzere şimdilik park ediyorum. 

Özetle; hatırı sayılır bir tarihe tanıklık etmiş olarak bence emekliliğimi çoktan hak ettim  

31 Temmuz 2022 Pazar

Kuzu incik yatırımı yapmak için en iyi zaman...

Bu yaşadığımız enflasyon falan değil! Kimsenin alım gücü de düşmüş gibi gözükmüyor. Restoranlar, tatil belderinde sahiller dolup taşıyor. İndirimden almak için takibe aldığım ürün daha indirim başlamadan bitiyor. Bitmemişse eğer indirimli hali, indirim süresince en az %50 artıyor. Ev fiyatlarından ya da kiralardan bahsetmek bile istemiyorum ama talep bir şekilde devam ediyor. Aynı kiralık daireyi 2 aydan fazla ilanda görmek mümkün değil! Bu büyüklükteki enflasyondan sonra resesyon (ekonomide durgunluk) gelir diye öğretmişlerdi okulda! Fakat gelen giden yok… Ya ülke tamamen kredi kartına abandı, iki-üç aya patlayacak, ya bordrolu çalışan profili dışında kimse vergi ödemiyor ya da ülkede ciddi miktarda kara para aklanıyor… Belki de hepsi! Bugün, yediğin-içtiğin, gezdiğin-gördüğün, aldığın-giydiğin, alıp ya da kiralayıp içinde oturduğun yanına kar kalıyor! Ertesi gün, bir sonraki hafta bilemedin bir ay sonra fiyatlar artıyor. Tüm ülke A-101 marketin Perşembe günleri yaptığı “Aldın Aldın” kampanyalarına döndü. Ama her gün her yerde başka bir kampanya!
Aklınızı başınıza toplayın, kenara kötü günler için 3-5 kuruş atın denmiyor artık çünkü 5 kuruşunuz 1 ay sonra 3 kuruş olacak! Hem ekonomistlerin, "kuzu incik yatırımı yapmak için en iyi zaman geçen yıldı" demelerine az kaldı! O yüzden en güzeli; yiyelim, içelim ve gezelim!

10 Aralık 2021 Cuma

Benden Deve Olur mu?


Suudilerin düzenlediği deve güzellik yarışmasında 40’ı aşkın deve botox uygulandığının tespit edilmesi gerekçesiyle diskalifiye edilmiş.

 

Develer için yarışma yapılması mı skandal, develere botox yaptıracak kadar insanların kendinden geçmesi mi, yoksa bu sebeple 40 devenin diskalifiye olması mı diye düşünürken yarışma birincisinin, 66 milyon $ ödül alacağını duyunca hemen toparladım kendimi.


Aynaya baktım, gerekli estetik müdahalelerle bir deveye dönüşür müydüm, dönüşürsem bir şansım olabilir miydi diye!


Yarışmada 1. olup ödülü almak, sonra gerekirse yeni bir ameliyatla tekrar kendim olmak!  Ya da ne bileyim başka hatırı sayılır ödüllü bir hayvan güzellik yarışması varsa ona  yatırım yapmak!

 

Karakter kısmına adapte olmam zor olmaz! Mesela , inat etme kapasitemle, develerle  duygu ortaklığı kurabileceğime inancım tam! Hem onlar  gibi dayanıklı ve dirayetli de sayabilirim kendimi...

Tek hörgüç mü, çift hörgüç mü karar verip bir de ameliyatı yapacak doktoru buldum mu, bu iş tamamdır! Gerçi boyumu posumu  düşününce yarışmaya ancak  bir nevi Midilli devesi (Midilli atı gibi)  olarak katılabilirdim herhalde!

 

Haberi ve ödülü duyanların bir kısmının bunu aklından geçirmiş olabileceğini ve fikren bile olsa bu konudaki tek marjinal olmadığımı  ümit ediyorum.




 

Hayallerim marjinal de olsa, kendi rızamla estetik yaptırmak ve kendi rızamla bir güzellik yarışmasına katılmak fikri, hiç bir şeyden haberi olmayan bu zararsız canlıların, insanların hırslarına alet edilip, bir de üstüne botoxlanmaları gerçeğinden daha kötü veya daha marjinal olamaz herhalde!

 

İnsanların birbirine dayattığı gençlik ve güzellik yarışının hayvanlara kadar bulaştırılması ve çılgınlığın boyutları  sabah dinlediğim bu haberle beni kifayetsiz bıraktı.

 

Dileğim; yıllar sonra bir gün “biz çocukken buralar hep dutluktu” özlemine benzer bir duyguya ulaşır, artık nadir bulunan, doğallığın ve orijinalliğin kıymetini bilmeye ve onu koruyup özen göstermeye başlarız.





 

Merak edenlere haberin tamamı linkte;

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-59607726

16 Ağustos 2021 Pazartesi

Kedi Dostumun Ardından


Dembaba’m, Dembişim,  Çirkin Kralım, Demba İçigüzel’im,  Dembişkom, Ağır Abi’m, Perküsyon Usta’m ve Sıvı Kedi’mdin sen benim….

Azminle , olgunluğunla, hiç vazgeçmeyen sakin gücünle, hayatımıza girdin!  Hep denedin! Camdan, kapıdan, mutfaktan her yerden kovduk! Her yerden,  tekrar- tekrar denedin, denedin… Hiç vazgeçmedin ve iyi ki geçmedin! 


Aramızda oluşacak o inatçı, o kocaman sevgiyi sen, benden önce gördün.

 

Zorla kedimiz oldun! 8 sene, önce suyla kovmaya çalıştığımız sen, bugün gitmenle koskocaman bir boşluk ve kalp acısı bıraktın.

 

Ne zaman bir şeyleri deneyip başarısız olsam, hep seni getirdim aklıma. Sonra tekrar denemeye devam ettim. Aynı senden öğrendiğim gibi “ ta ki o olmayan şey, oluncaya kadar”.

 

Önemli olan şeyin ruh güzelliği olduğunu öğrettin. İşte bu yüzden soy ismi olan tek kedimizdin sen Demba “ Demba İçigüzel”




 

Geldiğini veya gideceğini haber veren, pencerede patilerinle yaptığın perküsyonun,

Yürüş yaparken yoluma çıkıp yatmaların,   

Minik patilerinle karnıma yaptığın masajların,

Otoparkta benimle her karşılaştığında gösterdiğin mutluluk ve heyecanın,

Minicik,  kutuları sepetleri bir sıvıdan yapılmışcasına dolduruşların,

Diğer tüm kediler lazer ışığı yakalamaya  çalışırken gösterdiğin mesafeli ve ilgisiz tavrın,

Yanyana kıvrılıp bir yap-boz’un birbirini tamamlayan  iki parçası gibi uyuklamalarımız,  aklımdan hiç ama hiç gitmeyecek...



 


Seninle yaşamaktan ve senin insanın olmaktan gurur duydum.

 

Öldüğümüzde ne olduğunu bilmiyorum. Ruh var mı? Başka bir bedende devam ediyor mu hayat yolculuğumuz? Hiç birinden emin değilim!

 

Emin olduğum tek şey;  ben yaşadığım sürece seni sevmeye ve hatırlamaya devam edeceğim sevgili Demba’m.


14.08.2021 İstanbul

 

5 Temmuz 2021 Pazartesi

“Süpermen gibi donumuzu dışımıza giyip” rest çekelim!

 Eski bir iPhone’dan yeni bir iPhone’a data aktardınız mı yakın zamanda?

 

Ben yaptım.

 

Kendimi küçük çaplı bir bilim kurgu filminin içinde hissettim.

 

Her iki cihazı sadece yan yana koymanız ve gaz ve toz bulutuna benzeyen ekran görüntüsünü birinden diğerine karekod okuturcasına okutmanız, kopyalamayı başlatmak için yeterli!

 


Sonra gidin kendinize içecek bir şey alın, arkanıza yaslanın ve kendinizce önemli bulduğunuz tüm şifrelerinizin size gerek kalmaksızın, yeni telefon ya da iPad’inize eksiksiz bir şekilde aktarılmasının keyfini sürün.

Ya da benim gibi dehşete düşün!

 

Wi-fi şifrenizden başlayarak hepsi ama hepsi bir bir ve eksiksiz bir şekilde yeni telefonda işlerlik kazansın.

 

Sonra öyle ilkel parmak izlerine  falan gerek  kalmadan, yüz tanıma ile tanımlayacağınız şifrenizi (yani yüzünüzü kaydederek)   “vay anasını!” deyip, kullanmaya başlayın!

Bu arada, eğer yüzünüzde temel bir değişiklik yaratacak bir estetik ameliyat planlıyorsanız bence iPhone’nuzu yenilemeden önce yaptırın. Çünkü her şifrenizi bilse bile, oldu ki telefonu açmak istediğiniz esnada tesadüfen esnerseniz  falan sizi tanımıyor ve açmıyor kendini...

Zaten iPhone almaya paramız yetiyorsa, estetik ameliyatlara da haydi haydi yeter.

 

Ne mi yapıyorum burada!  tabi ki iPhone reklamı değil. Çoğunuz zaten benden önce benzer bir şey deneyimledi ve neden bahsettiğimi biliyor. Ben sadece,  sevgili şirketim değiştirmeye karar verdiği sürece yeni  bir telefona sahip oluyorum, o kadar!

Yaptığım şey;  tüm o “Görevimiz Tehlike” gibi filmlerde gördüğümüz “çaktırmadan bilgi kopyalayıp, sırların, gizlerin çalındığı durumların” artık benim gibi vatandaş seviyesine de inmiş olduğunu anlatmak!  Sadece akılı bir telefon ile şahit olabildiğimiz bu teknolojinin, gizli servislerde, haber alma teşkilatlarında feriştahının kullanıldığı düşünmemek saflık olur.

 

İstesek de artık gizlimiz saklımız yok!  Birileri gerek görürse deyim yerindeyse; “donumuzun rengine kadar ifşa olmak” çocuk oyuncağı ve an meselesi olur.

 

Öyleyse ne mi yapalım?

 

Bence el bize döndüğünde “Süpermen gibi donumuzu  dışımıza giyip” rest çekelim!




1 Mayıs 2021 Cumartesi

Kim bilir belki Time dergisinin bir seçmesinde Sheakspeare’i geçer, birinci olurum!


Birkaç hafta sonudur yazmakla ilgili online bir atölye programına katılıyorum.

 

Ama korkmayın eğitim sonunda Balzac ya da Kemalettin Tuğcu olup sizi yazdıklarımla üzmeyeceğim. En başından beri amacım, yazdıklarımı okurken siz, yüzlerinize  bir tebessüm yerleşmesi!

 

 

Şimdi sizinle dünya tatlısı  hocamızın  25 yıllık eğitim hayatından damıtıp bize 6 hafta sonu boyunca anlattıklarının özetini paylaşıyorum...

Yani bi nevi iki kere distile! 

 

İşte özetim;

 

  1. Öncelikle yazmak ya da daha iyi yazmak için, önce daha iyi bir okuyucu/izleyici olmak gerek. Yani bu ne demek; bir hikayede ya da izlediğimiz şeyde; konu, olaylar, mekanlar, insanlar ne şekilde ve nasıl birbiri ile bağlı bunu anlamaya çalışarak izlemek veya okumak. Gerekirse sevdiklerimizi tekrar tekrar okumak veya izlemek. Mesela izlediğiniz bir filmde, ilk sahnelerde gözüken bir tabanca varsa bu ileriki sahnelerde patlayacaktır meselesi var ya (hani hepimizin çok iyi bildiği), işte  bu aslında hikayenin her yerinde pek çok farklı şekilde var! Yani iyi ve akıllı kurgulanmış hikayede her şey ve her sey akıllı bir şekilde birbirine bağlı, sıralı ve hiç biri tesadüfen orada değiller (olmamalılar!).

 

 

  1. Yazdıklarımızı  okuyup tekrar yazmak ve tekrar yazmak! Ta ki en iyi versiyonuna  ulaşıncaya kadar... Bunu örneklemeye gerek yok sanırım. Gözden geçirilmiş. 3., 4. veya  5. baski  vb gibi basılı pek çok kitap ve eser görüyoruz. Hem de  kelli felli yazarların kitapları bunlar... Yani o zaman; her zaman biraz daha iyisi   olabiliyor!

 

 

  1. Ve konular! Yazılmış milyonlarca eser düşünüldüğünde artık orijinal ve hiç yazılmamış bir konu da kalmamış! Zaten epi topu 38 farklı konu varmış bu hayatta! Enteresan değil mi, sadece 38! Bu durumda anlatılandan çok,  nasıl anlatıldığı yaratıyor farkı! Yani hikayelerin/senaryoların birbirine nasıl benzediği değil, nasıl farklılaştığı mühim! Anna Karenina ve Madam Bovary’i düşünelim. Her ikisi en basit haliyle kocasını aldatan mutsuz kadın hikayesi... Ve her ikisi de intihar ederek ölüyor. Anna Karanina’yı  Tolstoy 1873 de yazıyor, Madam Bovary ise Flaubert tarafından 1856 yaziliyor... Tolstoy hikayeyi arakladı diyebilir miyiz?

 

 

Biz desek bile, bakın otoriteler konuyla ilgili nasıl bir yorum yapmışlar: “Time dergisi tarafından 2007 yılında açıklanan, dünyanın en ünlü yazarlarına göre "Tüm Zamanların En İyi On Kitabı" listesinde, Madam Bovary, Anna Karenina romanının ardından ikinci seçilmiş.”  Eğer bir araklama varsa bile süper araklanmış ve aslının önüne geçmiş.

 



Peki ya Aslan Kral Hikayesi  Sheakspeare’in Hamlet’inin ormana taşınmış hali gibi gelmiyor mu böyle düşününce? Ya da 3 Domuzcuk  ve Kırmızı Başlıklı Kız masallarındaki  hain kurda karşı verilen mücadele çok benzer değil mi?

 

Düşünmeye başladığınızda kendi örneklerinizi arttıracağınızdan eminim.

 

Ama uzatmadan sadede geliyorum ve diyorum ki;  benden çok şey beklemeyin! Bazen konularım başkalarının konularına benzeyebilir kendini tekrar edebilir ve hatta kopya bile olabilir! Olgunlukla karşılayın, kınamayın yargılamayın! Ne anlattığıma değil, nasıl anlattığıma odaklanın. Minareyi çalanın kılıfını hazırlaması gibi bu yazıyi da benim gelecekteki potansiyel hırsızlıklarıma karşı kılıf yazım olarak düşünün!

 

Belki birgün Hamlet’ i bilinmeyen bir gezegende ve ne idüğü belirsiz  yaratıklar arasında geçen bir oyun olarak al baştan yazar ve büyük başarı kazanırım. Belli mi olur Time dergisinin bir başka seçmesinde Sheakspeare’in önüne geçer, birinci bile seçilebilirim!