9 Kasım 2018 Cuma

Kelli’yi hala içim almıyor ama



Geçen aylarda üniversite arkadaşlarımdan  Ayşe profesör olmuş. Bir hüzün bastı; "vay be!" dedim kendi kendime "demek bu yaşlara da geldik".

Başarısını takdir ettim, ve çok gururlandım, yanlış anlaşılmasın lütfen. Fakat üniversite sıralarında profesörler benim algımda kelli felli, yaşlı başlı yetişkinlerdi. Bunu düşününce önce hüzünlendim; biz de yetişkin kadroya mı dahil olmuştuk. Sonra  o yıllardaki kendime kızdım.

Şişt küçük dedim “o kadar da kelli felli değiller, dışları 3-4 beden büyük ama içleri hala senin gibi onların”.

Hırsımı alamadım.  “ Sizin, bu hiç birşeyden habersiz, ön yargılı halleriniz kuşaklar arasındaki farkı yaratıyor, sizi küçük aptallar! Sizin yüzünüzden kendimizi de yaşlı hissediyoruz” dedim.

Ayrıca  “saçma sapan müzikaliten yoksun şarkılar dinliyorsunuz! Nerede bizim zamanımızın şarkıları!” dedim.

“Hepinizin götünde,  yaz, kış her yerinden hava alan yırtık bir kot , sırtta ince bir ceket, havanız bozulmasın diye üşümüyormuş gibi yapmalar” dedim.



Sonra “o koyu, koyu vampir gibi makyajlar ne oluyo! Siz gençsiniz güzelsiniz zaten, ihtiyacınız yok”  dedim.




“Gece 12.00 den önce evde ol, bizi merakta bırakma” dedim.

“Gezmeyi bırak biraz da ders çalış” dedim.



Onu dedim, bunu dedim...

Söylendim sinirlendim, sinirlendim söyledim.

Böyle, böyle yazının sonuna geldim.

Döndüm baştan sona yazdıklarımı okudum ve annemle babama dönüştüğüm gerçeğiyle yüzleştim.


Kelli’yi hala içim almıyor  ama felli’ye fitim artık.