18 Aralık 2018 Salı

Öyleyse ne diyoruz; evlenin, boşanın...

Geçen Pazar bizim ev;  Emre'nin arkadaşı Yusuf bizimle. Ellerinde cep telefonları, hiç konuşmadan yan yana oyun oynuyorlar. Yeni neslin en sosyal hali bu!  TV’de Pazar magazinlerinden biri dönüyor.

Yusuf 15, Emre ise 13 yaşında. Yusuf kısa bir ara verip   yüzünde gevrek bir sırıtışla ileride zengin biriyle evlenip boşanacağını ilan ediyor. Bu fikirden Emre de hoşlanıyor.

İlham perileri Acun ve boşandığı  3. eşi…  Daha doğrusu bizim evin ergenlerinin planlarının ortak noktası, ödenen nafakanın miktarı! 


Gençler olayın magazin tarafında ama bence bir nevi hayır işi bu 'evlenip boşanmalar'. Gelirin daha adil dağılımı için büyük katkı!”

Paranın çok olandan az olana  transferi. Evet, belki amme hizmeti değil ama evlenip boşanma sayılarını düşünce amme hizmeti sayılmasına fazla bir şey kalmıyor .

Acun 3 kez evlendi boşandı ve  daha genç, en az iki kez daha evlenir boşanır kısmetse…

Sadece Acun da değil!  Potansiyelini ortaya koymuş, boşandıkları dönemde magazini haklı  yere meşgul etmiş, bazısı birden fazla evlilik yapmış,  gönüllü Robin Hood’larımızı anmadan geçmeyelim;  Mustafa Sandal, Caner Erkin, Cem Yılmaz, Halit Ergenç, boşanma ve nafaka kahramanı Mehmet Ali Erbil ve daha kimler kimler…

Dünyadaki gelir adaletsizliğinin hat safhaya ulaştığı, istatistiklerle küresel servetin yüzde 82’sinin sadece nüfusun yüzde 1’ini oluşturan zenginlerde olduğu konuştuğumuz bir dönemde, size şöyle bir hesap yapmak istiyorum.



Dünyada 193 ülke var. Yılda bir kez bu ülkelerde yaşayan 15 ‘i şöhretli 15’i şöhretsiz hatırı sayılı servet sahiplerinin boşandığını ve nafaka ödediğini düşünelim.

193 ülke  X 30 boşanma = 5790 nafakalı boşanma eder.

Her boşanmada ortalama 1 eş ve 1 çocuk olduğu düşünürsek  en az 5.790 x 2 = 11.580  nafakadan fayda gören insan eder. Bu insanlar,  her yıl dünya servetinin daha adil paylaşımına katkı sağlıyor.

Bu hesap, son derece minimumlarla yapılmış ve abartıdan uzak. Eğer Çin, ABD,  Almanya, Japonya  gibi hem nüfusu yoğun hem de ekonomisi  iyi durumdaki ülkelerden  gerçekçi rakamlarla bu hesaplamayı yapacak olursak 11.580 sayısına 1 dijit eklemek işten değil…

Yani en az 100 bin insan demek !

Yüzbin insan! Daha ne olsun! Magazin ile ekonomiyi böyle birleştiren aklım da sağolsun.

Öyleyse ne diyoruz; evlenin , boşanın, adil paylaşıma yol açın…

9 Kasım 2018 Cuma

Kelli’yi hala içim almıyor ama



Geçen aylarda üniversite arkadaşlarımdan  Ayşe profesör olmuş. Bir hüzün bastı; "vay be!" dedim kendi kendime "demek bu yaşlara da geldik".

Başarısını takdir ettim, ve çok gururlandım, yanlış anlaşılmasın lütfen. Fakat üniversite sıralarında profesörler benim algımda kelli felli, yaşlı başlı yetişkinlerdi. Bunu düşününce önce hüzünlendim; biz de yetişkin kadroya mı dahil olmuştuk. Sonra  o yıllardaki kendime kızdım.

Şişt küçük dedim “o kadar da kelli felli değiller, dışları 3-4 beden büyük ama içleri hala senin gibi onların”.

Hırsımı alamadım.  “ Sizin, bu hiç birşeyden habersiz, ön yargılı halleriniz kuşaklar arasındaki farkı yaratıyor, sizi küçük aptallar! Sizin yüzünüzden kendimizi de yaşlı hissediyoruz” dedim.

Ayrıca  “saçma sapan müzikaliten yoksun şarkılar dinliyorsunuz! Nerede bizim zamanımızın şarkıları!” dedim.

“Hepinizin götünde,  yaz, kış her yerinden hava alan yırtık bir kot , sırtta ince bir ceket, havanız bozulmasın diye üşümüyormuş gibi yapmalar” dedim.



Sonra “o koyu, koyu vampir gibi makyajlar ne oluyo! Siz gençsiniz güzelsiniz zaten, ihtiyacınız yok”  dedim.




“Gece 12.00 den önce evde ol, bizi merakta bırakma” dedim.

“Gezmeyi bırak biraz da ders çalış” dedim.



Onu dedim, bunu dedim...

Söylendim sinirlendim, sinirlendim söyledim.

Böyle, böyle yazının sonuna geldim.

Döndüm baştan sona yazdıklarımı okudum ve annemle babama dönüştüğüm gerçeğiyle yüzleştim.


Kelli’yi hala içim almıyor  ama felli’ye fitim artık.