10 Ekim 2014 Cuma

Bir 'Gezi' Yazısı

Geçen yıl yaptığımız kısa İtalya seyahati, Haziran ayındaki  Gezi Parkı olaylarının hararetli dönemine denk  geldi. Seyahat öncesinde rezeryasyonda yaşadığım sıkıntıyı, aracı firmayı saf dışı bırakıp direkt otel ile kontağa geçerek çözdüm ve bu sayede Andrea ile tanıştım.

Andrea’ sorunu çözmekle kalmayıp uçacağımız güne kadar iletişimde kalmaya devam etti. Yazışmalarımızda  Gezi de olup bitenlere  karşı olan bilgisi ve ilgisiyle aktivist kimliğini de ortaya koydu...

Maillerinden birinden verdiğim aşağıdaki kesitle heyecanını bir nebze olsun aktarayım;

Ciao Cigdem. I understand that is a terrible period in your country....TV in Italy don't tell us anything about your situation...our government is afraid that WE MAKE A REVOLUTION also in Italy...we are ready... We want a NEW GREEN PACIFIC WORLD....nothing else.

Roma’ya gitmeden önceki son gün Andrea, istersek bizi hava alanından alabileceğini  söyledi. Başka seyahatlerimizde görmediğim ilgi alakayı görüyor, Andrea’nın böbreğimizi çalacağından  ya da başka bir kötülük düşündüğünden korkmaya başlıyordum. Nazik teklifini teşekkür edip reddettim.

Fiumicino hava alanından  Havaş benzeri bir şeyle şehre geldik ve indiğimiz yerden yaklaşık 1 km lik mesafede olan otele yürüdük. Andrea bizi sevip, böbreğimizi çalmaktan vazgeçer belki diye de bizim hava alanından fıstıklı lokum almayı ihmal etmedim.

Sevgi gösterileriyle bizi birer “kahraman” gibi karşılayan Andrea’yla check-in sırasında 15-20 dakika Gezi olaylarını, İtalya’da olup bitenleri, yani bildiğin; memleket meselelerini  konuştuk. Berlusconi hala başbakanları olsa  şöyle bir ağız tadıyla “Amann yaa bu da adam değil ama ne yapacaksın alternatifi yok” diyesim vardı!! Ama kısmet değilmiş. Yeni başbakanları Enrico Letta da  yok o malzeme. Medyatik değil, öyle hatırı sayılır bir rüşvet, adam kayırma, seks, uyuşturucu partisi, vb. bir olayı yok adamın… Yani adam; sıkıcı, vasat, donuk!

Bu kadar memleket meselesi üzerine,  “akşam nerede, ne yenir,   nasıl gidilir?”  gibi  basit, gündelik, turistik ipuçları istemeye utandık. Ne de olsa kahramandık ve kahramanlar başlarının çaresine bakardı.

Ertesi sabah günaydınlaşıp resepsiyondaki haritalardan birini rica ettim. Haritayı vermeden önce açtı, önce nerede olduğumuzu işaretledi ve hükümet binası olduğunu  anlayabildiğim  bir yer tarif etti. O gün öğleden sonra mutlaka uğramamızı tembih etti.  

Nihayet Andrea gündelik turistik kaygılarımızı anlamış bize ipuçları mı veriyordu ne!

Rio karnavalı tadında bir geçit töreni  ya da güzel bir sokak konseri, ne bileyim bir panayır  veya benzeri bir etkinlik bekliyorken tarif ettiği noktada “hükümet karşıtı yapılacak  protestolar olduğunu vereceğimiz destekten onur duyacağını” söyledi.

!!!!

Acaba anarşik bi tipimiz mi vardı? Ve nerede ve nasıl olursa olsun protestoya hazır gibi gözüküyordu?? Ya da biber gazı ve tazyikli su bağımlısı gibi mi?
Andrea’yı kırmamak daha da ötesi kahraman kimliğimizden ödün vermemek için gideceğimizi söyledik.
Gittik de!
Daha çok merak edip önünden geçtik, uzaktan baktık, diye itiraf etmek istiyorum.
Ellerindeki pankartları taşımaya üşenen 50-60 kişilik bir topluluk -yani bir avuç insan… Görünürde ne polis, ne toma, ne de biber gazı… Demokratik bir eylemin temel direği olan hiçbir unsurun! orada bulunmaması sebebiyle beğenmedik, biraz uzaktan seyredip gittik.

Gezi yazısı deyince ne sandınız? Gezi blog’u mu yazacaktım? Yok, artık J İşte benden çıkacak “Gezi” yazısı budur. Oraya gidin, bunu burada yiyin, mutlaka şunu bunu yapmadan, görmeden gelmeyin gibi ipuçları beklemeyin! Vermem. Herkes gitsin, kendi tecrübesini yaşasın.

1,5 yıl sonra Andreacığıma da buradan selamlar. Çok tatlısın, böbreğimizi de çalmadın, cansın. Hatta  hakkında böyle düşündüğüm için utandığımı da itiraf etmek istiyorum ama protesto desteği yerine keşke Sistine Şapeli için ‘online rezervasyon’ yapın önerisinde bulunsaydın ya! Böylece girmeye cesaret bile edemediğimiz (en az yarım gün beklemeli) kuyrukla muhatap olmadan şapeli gezer, görmeden gelmezdik.