Geçen
yıl yaptığımız kısa İtalya seyahati, Haziran ayındaki Gezi Parkı
olaylarının hararetli dönemine denk geldi. Seyahat öncesinde
rezeryasyonda yaşadığım sıkıntıyı, aracı firmayı saf dışı bırakıp direkt otel
ile kontağa geçerek çözdüm ve bu sayede Andrea ile tanıştım.
Andrea’
sorunu çözmekle kalmayıp uçacağımız güne kadar iletişimde kalmaya devam etti.
Yazışmalarımızda Gezi de olup bitenlere karşı olan bilgisi ve
ilgisiyle aktivist kimliğini de ortaya koydu...
Maillerinden birinden verdiğim aşağıdaki kesitle heyecanını
bir nebze olsun aktarayım;
Ciao Cigdem. I understand that is a terrible period in
your country....TV in Italy don't tell us anything about your situation...our
government is afraid that WE MAKE A REVOLUTION also in Italy...we are ready...
We want a NEW GREEN PACIFIC WORLD....nothing else.
Roma’ya gitmeden önceki son gün Andrea, istersek bizi
hava alanından alabileceğini söyledi. Başka seyahatlerimizde görmediğim
ilgi alakayı görüyor, Andrea’nın böbreğimizi çalacağından ya da başka bir
kötülük düşündüğünden korkmaya başlıyordum. Nazik teklifini teşekkür edip
reddettim.
Fiumicino
hava alanından Havaş benzeri bir şeyle şehre geldik ve indiğimiz yerden
yaklaşık 1 km lik mesafede olan otele yürüdük. Andrea bizi sevip, böbreğimizi
çalmaktan vazgeçer belki diye de bizim hava alanından fıstıklı lokum almayı
ihmal etmedim.
Sevgi gösterileriyle bizi birer “kahraman” gibi
karşılayan Andrea’yla check-in sırasında 15-20 dakika Gezi olaylarını,
İtalya’da olup bitenleri, yani bildiğin; memleket meselelerini konuştuk.
Berlusconi hala başbakanları olsa şöyle bir ağız tadıyla “Amann yaa bu da
adam değil ama ne yapacaksın alternatifi yok” diyesim vardı!! Ama kısmet
değilmiş. Yeni başbakanları Enrico Letta da yok o malzeme. Medyatik
değil, öyle hatırı sayılır bir rüşvet, adam kayırma, seks, uyuşturucu partisi,
vb. bir olayı yok adamın… Yani adam; sıkıcı, vasat, donuk!
Bu
kadar memleket meselesi üzerine, “akşam nerede, ne yenir,
nasıl gidilir?” gibi basit, gündelik, turistik ipuçları
istemeye utandık. Ne de olsa kahramandık ve kahramanlar başlarının çaresine
bakardı.
Ertesi
sabah günaydınlaşıp resepsiyondaki haritalardan birini rica ettim. Haritayı
vermeden önce açtı, önce nerede olduğumuzu işaretledi ve hükümet binası
olduğunu anlayabildiğim bir yer tarif etti. O gün öğleden sonra
mutlaka uğramamızı tembih etti.
Nihayet Andrea gündelik turistik kaygılarımızı anlamış bize
ipuçları mı veriyordu ne!
Rio karnavalı tadında bir geçit töreni ya da güzel
bir sokak konseri, ne bileyim bir panayır veya benzeri bir etkinlik bekliyorken
tarif ettiği noktada “hükümet karşıtı yapılacak protestolar olduğunu
vereceğimiz destekten onur duyacağını” söyledi.
!!!!
Acaba anarşik bi tipimiz mi vardı? Ve nerede ve nasıl
olursa olsun protestoya hazır gibi gözüküyordu?? Ya da biber gazı ve tazyikli
su bağımlısı gibi mi?
Andrea’yı
kırmamak daha da ötesi kahraman kimliğimizden ödün vermemek için gideceğimizi
söyledik.
Gittik
de!
Daha çok merak edip önünden geçtik, uzaktan baktık, diye
itiraf etmek istiyorum.
Ellerindeki
pankartları taşımaya üşenen 50-60 kişilik bir topluluk -yani bir avuç insan… Görünürde
ne polis, ne toma, ne de biber gazı… Demokratik bir eylemin temel direği olan hiçbir
unsurun! orada bulunmaması sebebiyle beğenmedik, biraz uzaktan seyredip gittik.
Gezi yazısı
deyince ne sandınız? Gezi blog’u mu yazacaktım? Yok, artık J İşte benden çıkacak “Gezi” yazısı budur.
Oraya gidin, bunu burada yiyin, mutlaka şunu bunu yapmadan, görmeden gelmeyin
gibi ipuçları beklemeyin! Vermem. Herkes gitsin, kendi tecrübesini yaşasın.
1,5 yıl sonra Andreacığıma da buradan selamlar. Çok
tatlısın, böbreğimizi de çalmadın, cansın. Hatta hakkında böyle
düşündüğüm için utandığımı da itiraf etmek istiyorum ama protesto desteği
yerine keşke Sistine Şapeli için ‘online rezervasyon’ yapın önerisinde
bulunsaydın ya! Böylece girmeye cesaret bile edemediğimiz (en az yarım gün
beklemeli) kuyrukla muhatap olmadan şapeli gezer, görmeden gelmezdik.