19 Mart 2014 Çarşamba

Hem Fesat, Hem Alaycı

Son 2-3 aydır ne spor yapıyorum, ne de hafta sonu yürüyüşlerimi… İlk başta mevsim dönümü, ‘canım istemiyor herhalde’ diye üstünde durmamıştım ama bunun mevsimle de, dönümle de ilgisi yokmuş!  Dönüşüm geçirdiğime karar  verdim.
Evde döne döne yatmak, film seyretmek, internette takılmak, uyumak, uyanmak, bir şeyler yemek ve bunları kısır bir döngüyle tekrar etmek istiyorum. Neşeyle, mutlulukla hiç sıkılmadan…
Artık bir nevi “koltuk patatesi*” sayılırım  (bkz.couch potato).
Şimdi anılarda kalmış, bir hafta sonu yürüyüşümü paylaşacağım. Belki gaza gelir hafta sonuna kadar toparlar, salarım kendimi,  açık havaya, doğaya, ormana…
Aralık ayının çok soğuk geçen günlerinden bir hafta sonu, yürüyüşümü uzun zamandır gitmediğim Belgrad Ormanı’nda yapmaya karar verdim. 96-2008 yılları arasında neredeyse hiç sektirmeden ya Cumartesi ya da Pazar koşmaya gittiğim bu çok sevdiğim yere, Anadolu yakasına taşındığımdan beri çok seyrek gider oldum. Tam dolduramazsa da Polonezköy’deki yürüyüş parkurunu onun yerine koymaya çalışıyorum.
Yıllar önce Vakkorama’nın katkısıyla açtırılan 6 km lik yürüyüş parkuru, birkaç yıl evvel  Fıratpen sponsorluğunda (aslında Nevzat Demir sponsorluğunda) yenilenmişti. Sporun ve sporcunun dostu Nevzat Bey’i de ormanda yürüyüş yaparken sık-sık görmek mümkün.

Günlerden Pazar, sabah saat 7.30 suları, hava 2-3 derece, yerlerde kırağı… Millet yememiş içmemiş o vakitte spor yapmaya gelmiş.  Ben de oradayım da, bi sor niye oradayım. Sordun mu?  J Tamamdır! Hem spordan geri kalmayacağım hemde sonrasında arkadaşlarımızla planladığımız kahvaltıdan...

Arabama zor park yeri buldum, kalabalık öyle böyle değil.

Vakti zamanında, “ıssız orası ıssız,  tek başına gitme!” diyen demode arkadaşlarıma da bilgi vereyim; ormanda,  Taksim olmasa da bir Nişantaşı kalabalığı mevcut. Nişantaşı benzetmesi, spor kıyafetlerdeki trendi açıklamak için de yerinde bir seçim oldu. Unisex trend; üst siyah body, alt siyah tayt, ayaklarda her renkten fosforlu spor ayakkabılar…

Bense üstümde polarım, altımda eşofmanımla oraya ait değilim! Olsam olsam lisenin beden eğitimi dersine ait olurum o da 90’lı yıllarda…
Yürüyenler arasında, kara tayt çetelerinden başka,  farklı kostümleriyle ormana renk katan; eşarplı, pardösülü, ev hanımlarıyla, teyzeler de var. Orman üçe bölünmüş durumda; ben, teyzeler ve kara taytlılar.

Tayt giyenlerin bir kısmı üstüne sort geçirmiş! Henüz yeterince spor yapmamış olduğundan  pide görüntülü  popoyu kamuflaj mıdır, yoksa alımlı kalçalarıyla  spora gelenlerin aklını başından almamak mıdır amaç  bilemiyorum ama merak içindeyim. Taytlılardan daha çok, şortluları merak ediyorum. Niye giydiniz yaa o şortları? Ne var altında?  Gelene geçene bakmaktan röntgenciye bağladım.  Ayy, kız pek çirozsun! Kuru göt tabir ettiğimiz…   Bacaklara bak, ne çarpık! O popo ne yaa! Değirmen taşı valla… Vay! abi de taşmış… Az dur bakim! 

Öyle böyle derken baktım ki; kalçaların şekline göre karakter tahliline girmişim (istemeyen beğenmesin!’ röntgencilikten daha iyi bir kariyer).

Yuvarlaksa; neşeli,
Genişse;  özgüvenli
Basıksa; içe dönük
Düşükse: alçak gönüllü
Sönükse: içten pazarlıklı
Etliyse; hayat dolu
Geniş ve sönükse; a-sosyal

Hahhaha   bir de okuyor musunuz? Uyduruyorum işte! Genetik olarak madem genler vurmuş, biz de vuralım.

İşte böyle karakter tahlilleriyle bir orman yürüyüşümün sonuna geldim. Eve gidince dolabımda taytım var mı diye baktım. Çoraptan hallice  bir tayt buldum (ki  evde tekken bile giymiyorum) sonra kendi karakter (!) tahlilimin yapılma ihtimalini düşünüp lise beden dersi formatımın iyi olduğuna karar verdim.


Yani tayt giymeyeceğim kesin ama bir güzellik yapıp kendi tahlilimi paylaşayım;  bir yanım fesat, bir yanım alaycı…