Son 2-3 aydır ne spor yapıyorum,
ne de hafta sonu yürüyüşlerimi… İlk başta mevsim dönümü, ‘canım istemiyor
herhalde’ diye üstünde durmamıştım ama bunun mevsimle de, dönümle de ilgisi yokmuş!
Dönüşüm geçirdiğime karar verdim.
Evde döne döne yatmak, film
seyretmek, internette takılmak, uyumak, uyanmak, bir şeyler yemek ve bunları
kısır bir döngüyle tekrar etmek istiyorum. Neşeyle, mutlulukla hiç sıkılmadan…
Artık bir nevi “koltuk patatesi*”
sayılırım (bkz.couch potato).
Şimdi anılarda kalmış, bir
hafta sonu yürüyüşümü paylaşacağım. Belki gaza gelir hafta sonuna kadar toparlar,
salarım kendimi, açık havaya, doğaya,
ormana…
Aralık ayının çok soğuk geçen
günlerinden bir hafta sonu, yürüyüşümü uzun zamandır gitmediğim
Belgrad Ormanı’nda yapmaya karar verdim. 96-2008 yılları arasında neredeyse hiç
sektirmeden ya Cumartesi ya da Pazar koşmaya gittiğim bu çok sevdiğim yere, Anadolu
yakasına taşındığımdan beri çok seyrek gider oldum. Tam dolduramazsa da
Polonezköy’deki yürüyüş parkurunu onun yerine koymaya çalışıyorum.
Yıllar önce Vakkorama’nın katkısıyla
açtırılan 6 km lik yürüyüş parkuru, birkaç yıl evvel Fıratpen
sponsorluğunda (aslında Nevzat Demir sponsorluğunda) yenilenmişti. Sporun ve
sporcunun dostu Nevzat Bey’i de ormanda yürüyüş yaparken sık-sık görmek mümkün.
Günlerden Pazar, sabah saat 7.30 suları, hava
2-3 derece, yerlerde kırağı… Millet yememiş içmemiş o vakitte spor yapmaya
gelmiş. Ben de oradayım da, bi sor niye
oradayım. Sordun mu? J Tamamdır! Hem spordan geri kalmayacağım hemde sonrasında
arkadaşlarımızla planladığımız kahvaltıdan...
Arabama zor park yeri buldum, kalabalık öyle
böyle değil.
Vakti zamanında, “ıssız orası ıssız, tek başına gitme!” diyen demode arkadaşlarıma
da bilgi vereyim; ormanda, Taksim olmasa
da bir Nişantaşı kalabalığı mevcut. Nişantaşı benzetmesi, spor kıyafetlerdeki
trendi açıklamak için de yerinde bir seçim oldu. Unisex trend; üst siyah body,
alt siyah tayt, ayaklarda her renkten fosforlu spor ayakkabılar…
Bense üstümde polarım, altımda eşofmanımla oraya
ait değilim! Olsam olsam lisenin beden eğitimi dersine ait olurum o da 90’lı
yıllarda…
Yürüyenler arasında, kara tayt çetelerinden
başka, farklı kostümleriyle ormana renk
katan; eşarplı, pardösülü, ev hanımlarıyla, teyzeler de var. Orman üçe bölünmüş
durumda; ben, teyzeler ve kara taytlılar.
Tayt giyenlerin bir kısmı üstüne sort
geçirmiş! Henüz yeterince spor yapmamış olduğundan pide görüntülü popoyu
kamuflaj mıdır, yoksa alımlı kalçalarıyla spora gelenlerin aklını
başından almamak mıdır amaç
bilemiyorum ama merak içindeyim. Taytlılardan daha çok, şortluları merak
ediyorum. Niye giydiniz yaa o şortları? Ne var altında? Gelene geçene
bakmaktan röntgenciye bağladım. Ayy, kız
pek çirozsun! Kuru göt tabir ettiğimiz… Bacaklara bak, ne çarpık! O popo ne yaa! Değirmen
taşı valla… Vay! abi de taşmış… Az dur bakim!
Öyle böyle derken baktım ki; kalçaların şekline
göre karakter tahliline girmişim (istemeyen beğenmesin!’ röntgencilikten daha
iyi bir kariyer).
Yuvarlaksa; neşeli,
Genişse; özgüvenli
Basıksa; içe dönük
Düşükse: alçak gönüllü
Sönükse: içten pazarlıklı
Etliyse; hayat dolu
Geniş ve sönükse; a-sosyal
Hahhaha bir de okuyor musunuz? Uyduruyorum
işte! Genetik olarak madem genler vurmuş, biz de vuralım.
İşte böyle karakter tahlilleriyle bir orman
yürüyüşümün sonuna geldim. Eve gidince dolabımda taytım var mı diye baktım. Çoraptan
hallice bir tayt buldum (ki evde tekken bile giymiyorum) sonra
kendi karakter (!) tahlilimin yapılma ihtimalini düşünüp lise beden dersi
formatımın iyi olduğuna karar verdim.
Yani tayt giymeyeceğim kesin ama bir güzellik
yapıp kendi tahlilimi paylaşayım; bir yanım fesat, bir yanım alaycı…